Almanya'da 330 yıllık Türk mezarı

Almanya'nın Hannover kenti, Osmanlı dönemindeki savaşlarda esir düştükten sonra vefat eten Türklere de ev sahipliği yapıyor. Bu mezarlardan ikisi günümüze kadar korunmuş.

Son Güncelleme:

Hüseyin Bağçeci, çalışma müşaviri olarak bulunduğu ya da değişik nedenlerle gittiği yerlerde tarihi dokuları öykülerini araştıran bir insan. Hannover'e yolu düştüğünde de bu mezarların izini sürerek, konuyu bir araştırma yazısına döktü.

Hannover’de Königsworther Platz’da yeşil bir alana dönüştürülen eski Neustadt mezarlığındaki 1691’den günümüze kadar ulaşan iki mezar taşı, din değiştirmeden hayatını sürdüren "şanslı" sayılabilecek "Ganimet Türkleri"nden iki Osmanlı-Müslüman savaş esirinin kaderine tanıklık ediyor.

Bunlar, İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonra Türk savaşları sırasında ele geçirilen iki Osmanlı savaş esirine ait ve Alman topraklarındaki bilinen en eski Müslüman mezarları.

Bu mezarlardan birinde yatanın Osmanlı-Macaristan’ın Temeşvar eyaletinden bir tımarlı sipahi olduğu ve “Hammet” olarak adlandırıldığı biliniyor. Hammet 1683’te kuşatma altındaki Viyana’nın kurtarılmasından birkaç gün sonra Tuna üzerindeki Ciğerdelen (Parkanı) yakınlarında savaşta esir düşmüş.

Diğeri hakkında bilinen tek şey adının “Hassan” olduğu. Hassan’ın Hannover’e yolculuğu ve oradaki yaşamına dair hiçbir şey bilinmiyor. Ancak her ikisinin de defni İslami usullere göre, baş kısmı kıbleye gelecek şekilde yapılmış olduğu görülülüyor.

"GANİMET TÜRKLERİ"

Türklerin Viyana önlerinde başlayan geri çekilme süreci Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Kurtuluş Savaşı'na kadar sürüyor. Geri çekilme aynı zamanda kayıpların da yaşandığı bir dönem.

Karşı tarafı bırakılan topraklar, oradaki insanlar, savaşta esir düşen askerler o dönem savaşının kuralları gereği "ganimet" olarak galip tarafın kazanımları arasına giriyor.

Osmanlı ordusunun özellikle İkinci Viyana Kuşatması sonrasında uğradığı bozgun ve ardından devam eden "Türk savaşları" sırasında uğradığı yenilgilerin bir sonucu olarak, savaşa dâhil olan askerlerin yanı sıra kadınlar ve çocuklar da esir alınarak, savaş ganimeti olarak Almanya’ya götürülüyor. Bu şekilde Osmanlı ordusundan esir alınan veya Osmanlı

egemenliğinde bulunan yerlerde esir alınan insanların tamamı, farklı etnisitelere sahip olmalarına rağmen “Ganimet Türkleri” olarak adlandırılıyor. Çünkü o dönemde “Türk” kavramı, Batılılar tarafından aynı zamanda “Müslüman” kavramının karşılığı olarak kullanılıyor.

Esir edildikten sonra Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun değişik bölgelerindeki şehirlere götürülen Ganimet Türkleri’nin bundan sonraki yaşamları bir "köle" olarak devam ediyor. İçlerinde biraz şanslı olanlar o zamanlar hediye olarak verildikleri Avrupa saraylarında popüler olan egzotik hizmetçi veya tahtırevan taşıyıcısı olarak kullanılıyor. Tabi ki bu o ülkenin dilini öğrenmeleri ve Hıristiyan öğretisini öğrenip vaftiz edilmeleri koşuluna bağlı. Esirlerin içinde bulunduğu çaresizlik çoğu kez onların bu koşullara uymalarını kaçınılmaz kılıyor.

Ganimet Türklerinden din değiştirmeden hayatını sürdürenlerin sayısı yok denecek kadar az. Hammet ve Hassan da bunların bilinen ikisi.

İKİNCİ VİYANA KUŞATMASINDA ASKER

Hammet'in mezar taşındaki bilgilere göre, Welfen Prensi Georg Ludwig’in maiyetinde gelmiş ve 1691’deki ölümüne kadar sarayda çalışmış.

Adı farklı gibi görünse de Mehmet ya da Muhammet'i çağrıştırıyor. Mezar taşındaki yazıta göre Hammet, Osmanlıların 1683’teki İkinci Viyana Kuşatmasında asker olarak yer almış ve Osmanlı-Macaristan’ın Temeşvar eyaletinden gelen birisi.

Welf Prensi Georg Ludwig’in de katıldığı Viyana’nın kurtarılmasından sonra savaş esiri olarak 1685 civarında Hannover’e getiriliyor ve Elektör Prenses Sophie’nin sarayında çalışmaya başlıyor. Zira o dönemde Doğulu hizmetkârlara sahip olmak moda olarak görülüyordu.

Nazi döneminde Müslümanlarla bağlantılı olarak ırkçı doktrinle de ilgilenen Alman Avukat Gustav Ernst Kurt Klamroth mezar yazısı olarak Hammet için alışılmadık derecede uzun metni alıntı yaparak, şunları yazıyor:

“Büyük Türk gücü 1683 senesinde Viyana'ya geldikten ve bunlar Almanlar tarafından tekrar geri püskürtüldükten sonra, Türkler bir kez daha, on iki bin askerle birlikte Yukarı Macaristan'daki Berkan civarına yerleştiler. Yukarıda bahsedilen Berkan’da meydana gelen olayda, Türkler arasında bulunan ve burada gömülü Hammet, bir yüzbaşı tarafından esir alınmış, ancak bu kişi majesteleri düşesin hizmetine verilmiş, sekiz yıl ona hizmet ettikten sonra 1691 yılında ölmüş ve buraya defnedilmiştir. Buranın altında yatan Türk, batıl inanca sürüklenmiş ve bu anıt, çoğu Mora ve Macaristan'dan Hannover'e gelen dindaşları tarafından onun için yapılmıştır."

Diğer mezar hakkında bilinen tek şey adının Hasan (Hassan) olduğu. Hannover'e nasıl geldiği ve burada ne yaptığına dair hiçbir bilgi yok. Büyük olasılıkla o da Welfen Prensi Georg Ludwig’in maiyetinde gelen bir savaş esiriydi ve daha sonra bir hizmetli olarak görev yapmıştı.

Erlangen-Nürnberg Üniversitesi, Coğrafya ve Halk Bilimi Profesörü Hartmut Heller'in değerlendirmesi da bunu doğrular nitelikte. Heller’e göre, "1685‘te Uyvar (Neuhäusel) ve Estergon’nun (Gran) galibi olarak memleketine dönen veliaht Prens Georg Ludwig'n, on iki Türk çocuğunu Hannover'deki malikânesine getirdiği bilinmekte."

İSTİSNAİ BİR DEFİN İŞLEMİ

Ancak her ikisinin de mezarları kıbleye dönük olarak gömüldüğünden, Hammet ve Hasan’ın en azından vaftiz edilmeden Almanya’da Müslüman olarak kalmayı başaran birkaç savaş esirlerinden ikisi oldukları anlaşılıyor. Bu iki kişinin vaftiz edilmeye zorlanmaması ve Müslüman ayinlerine göre gömülmeleri alışılmadık bir durumdur. Dolayısıyla her şeyden önce iki mezar da o dönem Almanya için istisnai bir defin uygulaması niteliği taşıyor.

Mezarların bu özel niteliği, Eylül 1692’de Hannover’i ziyaret eden bir Leipzig sakininin notlarından da anlaşılacağı gibi, dönemin eğitimli gezginleri arasında gördükleri ilgiye de yansıtıyor. Antonio takma adlı yazar şunları yazıyor:

“Orada, şehrin önünde, duvarın yanında Tanrı’nın arazisinin dışında duran bir Türk mezarı gördüm. Burada yatan Türk, kendi hurafe inancıyla ölmüş ve bu kez, çoğu Mora ve Macaristan’dan Hannover’e gelen din kardeşleri tarafından defnedilmiştir. Ortada geniş bir taş var. Ve hem baş hem de ayak tarafına yüksek bir taş dikilmiş. Birinde Almanca diğerinde Arapça yazılar kazınmıştır.”

1710 yılında Hannover’e gelen bilim adamı ve daha sonra Frankfurt belediye başkanı olan Zacharias Conrad von Uffenbach ziyareti sırasında iki mezar bulmuş, ancak Ocak’taki “şiddetli soğuk” nedeniyle bu mezarları daha yakından inceleyemiyor.

Onun bu isteği isteği ancak 18. yüzyılın ortalarında Hannover’de saray kâtibi olan Johann Heinrich Redecker tarafından yerine getiriliyor. Hammet’in mezarı, tarihi bir belge veya önemli bir merak konusu olarak çok ilgi görürken, Redecker ikinci mezar hakkında da kısa ve öz bir şekilde şunları söylüyor: “[…] ayrıca bu sıralarda Hannover’de esir alınan Hasan adında bir Türk vardı, o da Türk inançsızlığında kaldı ve 1691 civarında öldü. […O] tıpkı bunun gibi bir mezara gömüldü.”

YENİLENEN LEVHA

Çağdaş gezginler, Hammet’in mezar taşındaki, muhtemelen İkinci Dünya Savaşı sırasında bombaların kurbanı olan Arapça karakterlerden özellikle etkilenmişler. Ancak mezar taşındaki Osmanlıca metnin çevirinin yapılması uzun zaman almış. 1980’lerin sonunda, Hannover’deki Türk Doktor Yektin Güran bir imamın yardımıyla bu işe girişiyor. Güran, bu çabasının sonunda Türk yetkilileri mezarların restorasyon ve onarımının yanı sıra bronz bir anma levhası dikilmesi için ödeme yapmaya ikna ediyor.

Mevcut mezar taşlarının her ikisi de ayakucu mezar taşları ve başucu mezar taşları kayıp. 2000 yılında Milli Savunma Bakanlığı’nın girişimiyle Türk şehitliği kapsamında Almanya’da gömülü bu iki Türk askeri için iki mezar taşının arasına bronz bir anma levhası yerleştirildi. Ancak bu levha, 2006 yılında vandalizm saldırısının kurbanı olarak hasar görmesinin ardından, Osmanlıca metnin “Şemdinlili Derviş Mehmet” şeklinde yanlış okumasının yer aldığı ilk levhadaki hata düzeltilerek yenilendi.

Şehitlikte bulunan Türkçe ve Almanca kitabede bu iki askerin hikâyesi şu şekilde yer alıyor:

“Burada 1683 yılı Viyana Kuşatması muharebelerine katılan ve Tuna Nehri kıyısındaki Ciğerdelen Mevkii’nde Hannover Birlikleri tarafından savaş tutsağı düşürülen Osmanlı sipahileri Hasan ve Hamit Mehmet yatmaktadır. Welfen Prensi Georg Ludwig eşliğinde Hannover Sarayı’na getirilmişler ve bu sarayda 1691 yılına kadar hizmet vermişlerdir. İslami usullere göre defnedilmişlerdir. Bu kitabe onların ve bu toprakların altında yatan tüm Osmanlı-Türk askerlerinin onurlu anısına atfedilmiştir.”

Hammet ile Hasan’ın isimleri, 2023 yılının Temmuz ayında Hannover Bölge Meclisi’nde alınan bir kararla bir kararla, mezarlarının bulunduğu alandan geçen bir yola verildi. Böylece Königsworther Platz yakınlarındaki Lange Laube ile Brühlstraße arasında yaklaşık 150 metre uzunluğundaki sadece bisiklet sürücüleri tarafından kullanılan bağlantı yolunun adı, “Hammet-und-Hassan-Weg” (Hammet ve Hassan Yolu) olarak değiştirildi.

Saygı notu: Burada yer alan bilgiler ve haberin bir unsuru olarak kullanılan görseller Hüseyin Bağçeci'ye aittir, kendisinin özel izniyle kullanılmaktadır. 

Sonraki Haber