9 ayda 2 başbakana saldırı | Japonya'da neler oluyor?
Japonya ticari kalkınmasıyla ve teknolojik gelişmeleriyle gündeme gelen bir ülke. Ancak son 9 ayda ülkede biri eski 2 başbakana saldırı düzenlendi. Toplumdaki sükunetiyle bilinen Japonya'da politikacılara saldırıların artmasının ardında neler yatıyor?
Japonya'da eski Başbakan Şinzo Abe'nin suikastıyla, ülkenin savunma harcamalarını arttırması konusu gündeme gelmişti. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ordusunu yalnızca savunma amaçlı kuran Japonya'da askeri faaliyetlerin artması, kamuoyunda bir gerginlik konusu. En son Başbakan Fumio Kişida'nın da 15 Nisan'da miting sırasında sis bombasıyla saldırıya uğraması, bu tür olaylarla gündeme gelmeyen, toplumundaki sükunetiyle bilinen Japonya'ya dair bazı soru işaretleri doğmasına neden oldu. Bölgedeki gerilim Japon halkına da mı sirayet ediyor? Japonya'da neler oluyor?
Japonya'da artan gerginliği anlamak için hem bölgedeki değişimlere hem de iç politikanın bu değişimlere karşı tutumuna bakmak gerekiyor. Fumio Kişida'nın kabinesi geçen yıl Kasım ayında, “II. Dünya Savaşı'ndan bu yana görülen en ağır ve karmaşık güvenlik çevresinden” ötürü ülkenin savunma harcamasının Nisan 2023'ten itibaren yıllık 51.4 milyar dolar olacağına dair bir kararı onaylamıştı.
'BARIŞ SARHOŞLUĞU İÇİNDEYDİ'
Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi'nden Dr. Erdal Küçükyalçın, dünyanın değişmekte olan makro dengeleri içinde Japonya'nın da kendisine yeni bir konum aradığına işaret ediyor. II. Dünya Savaşı'ndan bu yana ülkede ABD varlığının devam ettiğini kaydeden Küçükyalçın, Japon Anayasası'nı da savaşın akabinde Amerikalı subayların yazdığını vurguluyor. “Anayasa'ya göre Japonya, klasik anlamda bir ordu kuramayacağından o tarihten itibaren politik olarak sürekli bu maddeyi nasıl değiştirebileceği konusunda duruyor” diyen Küçükyalçın, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bir de Japonya'da refah sonrası toplumların karşılaştığı yaşlanma gibi sorunlar var, dolayısıyla halka da yansıyan bir ekonomik daralma söz konusu. Refah azaldıkça halk güncel siyasetle daha da ilgilenmeye başladı.”
Ülkenin şimdi “Özgür ve Açık Hint-Pasifik Stratejisi” geliştirdiğini kaydeden Küçükyalçın, Japonya'nın bu stratejiyle, askeri bütçesini arttırarak, dostane bir şekilde bölgedeki nüfuz alanını genişletme düşüncesinde olduğunu aktarıyor. Küçükyalçın, “Stratejinin fikir babası da suikast ile öldürülen eski Başbakan Şinzo Abe'ydi. Japonya son 30-40 yıldır oldukça rahat bir siyasi ortama sahipti, bir 'barış sarhoşluğu' içindeydi; böyle bir siyasi eylem yapılmıyordu” demekte.
İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu da Şinzo Abe'yle başlayan sürecin Kişida'yla devam ettiğini anımsatıyor. Oğuzlu, hem Japonya'nın savunmasını kendi imkanlarıyla yapmasının hem de ABD'nin Japonya'ya sunduğu güvenlik garantisinin geleceğine dair şüphelerin ortaya çıkmasının önemli gelişmeler olduğuna dikkat çekiyor. Oğuzlu, “Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Çin'in Taiwan konusunda daha şahin bir politika takip etmesi, Kuzey Kore'nin nükleer füze denemeleri gibi durumlardan dolayı Japonya, kendini savunma kabiliyetini geliştirmek zorunda hissediyor” değerlendirmesini yapıyor.
PROTESTOCULAR NEDEN ŞİDDETE BAŞVURUYOR?
Oğuzlu, Japon Anayasası'nın ülkenin silahlı kuvvet oluşturması önünde bir engel olduğunun altını çizerek, Japon halkının ezici çoğunluğunun ülkenin 'normalleşmesine' yani geleneksel bir güvenlik aktörüne dönüşmesine karşı geldiğini belirtiyor. “Halk, gerçekten antimilitarist bir politika kültürünü içselleştirmiş” diyen Oğuzlu, bunun nedenini ise şu ifadelerle açıklıyor:
“II. Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın sergilediği aşırı emperyalist dış politika nedeniyle Japonya'nın ABD'ye atom bombası atması gibi sebepler, Japonların tarihle yüzleşmesini de beraberinde getirdi. Eski günlere dönmek istemeyen, Japon yayılmacılığından korkan bir nesil var.”
Küçükyalçın ise, insanların kendilerini başka türlü ifade edemediklerinde bu tip şiddet eylemlerine başvurduklarını dile getirerek, ülkede din-siyaset ilişkilerinin mercek altına alındığını aktarıyor.
“Bu tip eylemlerde mesaja bakmak lazım” diyen Küçükyalçın, mesajlar konusunda üç unsur ileri sürüyor. Küçükyalçın, Özgür ve Açık Hint-Pasifik Stratejisi'nin devam ettiğini hatırlatarak, bu stratejinin Güneydoğu Asya'dan Afrika'nın güneydoğusuna kadar giden bir yay olduğunu söylüyor.
“Burada Çin'e karşı bir tehdit algısı olabilir. 'Bu politik eylemlerin ardında buna karşı bir mesaj var mıdır?' sorusu üzerine düşünmeye değer bir soru. Bir de eylemleri gerçekleştirenlerin dini tarikatlarla ilişkilerine de bakmak gerekir” şeklinde konuşan Küçükyalçın, iktidardaki Liberal Demokrat Parti'nin kendisini tarikatlardan arındırmaya çalıştığına da dikkat çekiyor. “Bahse konu tarikatlardan bir mesaj mı veriliyor diye düşünmek lazım” değerlendirmesini yapan Küçükyalçın son olarak olayların münferit de olabileceğini kaydediyor ve ekliyor:
“Sosyoekonomik ortam, yaşlanma ve pandemi nedeniyle azalan ticari faaliyetler, yükselen Çin ekonomisi baskısı ve genel karamsarlık gibi bir faktör de söz konusu olabilir.”
Kaynak: Web Özel