Cumhurbaşkanı Erdoğan: Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez

HABER MERKEZİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan Malezya son dakika Dünya haberleri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malezya'da kritik açıklamalarda bulundu. Gündeminde Gazze'deki soykırım olan Erdoğan, "Filistinlilerin topraklarından sürgün edilmesi planının ciddiye alınır yanı yoktur. Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir. İsrail'in onca yıkıma, acıya sebep olduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesine izin verilemez." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ziyaretlerde bulunmak üzere gittiği Malezya'da, Yeni Yüzyılda Türkiye-Malezya Stratejik İşbirliği toplantısı kapsamında kamu çalışanları ve üniversite öğrencilerine hitap etti. 

Erdoğan, Gazze mesajında, "Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir" dedi. ABD Başkanı Donald Trump'ın sözlerine yanıt veren Erdoğan, "Filistinlileri sürgün teklifinin bizce ciddiye alınır bir tarafı yoktur" diye konuştu. 

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Bildiğiniz üzere Türk ve Malay halkları arasındaki münasebetlerin kökleri 16. yüzyıla kadar uzanıyor. Gerek tarihi, gerekse kültürel anlamda müşterek bir değerler manzumesini paylaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl, diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 60. yıl dönümünü büyük bir heyecan ve mutlulukla hep birlikte idrak ettik. Ülkelerimiz arasındaki bu yakın ve dostane ilişkilerin gelecekte de her alanda ivme kazanarak çok daha güçlü bir şekilde sürmesini temenni ediyorum.

Malezya ziyaretimizi bölgesel ve küresel gelişmeler bağlamında önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz. Üretim, tüketim, dağıtım alışkanlıkları kökten değişirken eş zamanlı olarak dünyamız yeni bir paylaşım kavgasına doğru sürükleniyor. Bu değişim fırtınası küresel ölçekte siyasi, sosyal ve ekonomik birtakım kırılmaları da beraberinde getiriyor. Yine bu süreçte ülkeler arasındaki rekabetin daha yıkıcı hale geldiğini, kutuplaşmanın daha da arttığını, korumacı ve tek taraflı yaklaşımların rutinleştiğini müşahede ediyoruz.

Burada öncelikle bir hususun tespitinin iyi yapılması gerekir. Küresel sistemin banileri İkinci Dünya Savaşı'nın galipleridir. Beynelmilel münasebetlerden, ekonomi, finans ve ticarete kadar birçok alanda oyunun kurallarını belirleyenler de aynı ülkelerdir. Son 80 yıldır doğudan batıya aktarılan yer altı ve yer üstü kaynaklarının önemli bir kısmı yine bu ülkelerin ekonomik, siyasi ve askeri gücünü desteklemek, halklarının refahını finanse etmek için kullanılmıştır.

"Yeni bir anlayışa, yeni bir küresel düzene ihtiyacımız var"

Elimizi vicdanımıza koyup, lütfen şu sorulara cevap verelim. 1960'larda başlayan bağımsızlık hareketlerinin önünün bir müddet sonra askeri darbelerle kesilmesi tesadüf müdür? Soğuk Savaş'ın iki ana aktörü arasındaki bilek güreşinin kurbanlarının genellikle mazlum milletler olması sadece rastlantı mıdır? Büyük güçlerle ticari ilişkilerini daha dengeli, daha adil bir noktaya çekmek isteyen liderlerin alaşağı edilmesini masum görebilir miyiz? Bugün dünya nüfusunun yüzde 55'inin toplam gelirden aldığı pay yalnızca yüzde 1,3 ise bundan sistemden kaynaklanan bir sorun yok mudur? Hasbelkader Kuzey Amerika'da doğan bir çocuğun Afrika'da yaşayan 70 çocuktan daha fazla imkana sahip olmasını normal karşılayabilir miyiz? Karşılaştırmaları ve örnekleri çoğaltabiliriz. Haklıyı, mazlumu, zayıfı değil, güçlüyü, zorbayı, seçkini, zengini koruyan bu yapının aynı şekilde devam etmesi doğru da mümkün de değildir. Çünkü adaletin olmadığı, adaletin vahşi çıkarlar uğruna rafa kaldırıldığı bir yerde insanlık adına barış, huzur ve kalkınma olmaz.

Bundan 80 yıl öncesinin olağanüstü şartlarında insanlığa biçilen bu elbise dünyamıza artık çok dar geliyor. Dahası son dönemde giderek artan dayatmaları imtiyazlarını kaybetmek istemeyenlerin çırpınışları olarak değerlendiriyoruz. Haklı olanın güçlü değil, gücü elinde bulunduranın her zaman haklı çıktığı bu adaletsiz düzene itirazımızı her zeminde açıkça dile getiriyoruz.

Türkiye olarak biz şuna inanıyoruz. Her şeyden önce nüfusu yaklaşık 2 milyarı aşan İslam aleminin temsil edilmediği bir yapının kendisi adil olmadığı için adalet de dağıtamaz. Dünya nüfusunun dörtte birinin dışlandığı bir yapının güvenlik dağıtması, küresel istikrar ve barışa hizmet etmesi elbette beklenemez. Aynı durum küresel yönetim sisteminde temsil imkanı bulamayan diğer gruplar için de geçerlidir. Dolayısıyla ekonomiden diplomasiye, ticaretten güvenliğe, sorunların çözümü için yeni bir anlayışa, yeni bir küresel düzene ihtiyacımız var.

Gerçek manada bir değişimin yaşanabilmesi için sadece kendi maruz kaldığımız adaletsizliklere itiraz etmemiz yetmez. Başkalarının yaşadığı haksızlıklara da gönlümüzü açma cesaretini gösterebilmeliyiz. 

"Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez"

İsrail soykırım uyguladığı Gazze'de çok yoğun bir diplomasi trafiği yürüttü. Gazze'ye gönderdiğimiz insani yardımların yanı sıra İsrail ile ticari ilişkileri tamamen durdurarak tepkimizi çok net ortaya koyduk. 15 ay boyunca aralıksız süren çabalarımızdan dolayı çok baskı gördük, tehdit edildik ama hiçbir zaman zulme ve zalime boyun eğmedik. Gazzeli ve Filistinli mazlumları bir an olsun sahipsiz bırakmadık. İsrail'in katliamlarına BMGK maalesef dur diyemedi. Bilhassa batı dünyası çok kötü bir imtihan vermiştir. 471 gün boyunca insani değerler ve uluslararası hukuk adına büyük bir çöküşe şahit olduk. 360 km kareye sıkıştırılan 2 milyon insan son asrın en barbar soykırımlarından birini iliklerine kadar yaşadı. Buna rağmen Gazzeli kardeşlerimiz teslim olmadı, vatanlarını terk etmedi. İsrail stratejik hedeflerine ulaşamadı. 19 Ocak'ta ateşkes anlaşmasına varıldı ancak İsrail'in hukuk tanımaz ve şımarık tavrını sürdürdüğünü görüyoruz.

Filistinlilerin topraklarından sürgün edilmesi planının ciddiye alınır yanı yoktur. Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir. İsrail'in onca yıkıma, acıya sebep olduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesine izin verilemez. Netanyahu Gazzelilere yer arayacağına, Gazze'de yol açtığı zararı tedarik edecek kaynak aramalıdır.